04 Eylül 2014

"Şenpa Sendromu" Kalmayı Öğrenmek -1-

Pema Chödrön’ün “şenpa” kavramı üzerine okuduğum bir yazısından sonra; -özetle de olsa- bir alıntı- çeviri yapmamaya gönlüm elvermezdi...

---
Sizlere Tibetçe bir kelimeyi tanıtacağım; beraber çalıştığım Dzigar Kongtrul Rinpoçe’nin kayıtlarını dinlemedikçe, bu konuda herhangi bir öğretiye rastlayamazsınız... Dzigar Kongtrul’un üzerimde büyük etkisi var, hayatımda ve öğretilerimde. Ama, en önemlisi, kendi yaşamımda. 

Bu, Tibetçe bir kelime olan: ŞENPA üzerine bir öğretidir. Şenpanın rasgele çevirisi bağımlılıktır. Tibetçe bir sözlüğe baktığınızda tanımı böyledir. Ancak Dzigar Kongtrul’un da ısrarla üzerinde durduğu gibi; “bağımlılık” “şenpa”yı karşılamakta kesinlikle yetersiz kalıyor. Tamamlanmamış bir çeviri; hele de şenpanın bizler üzerindeki etkisinin büyüklüğüne yaklaşamıyor.

Eğer ben çevirecek olsaydım, yerine bir kelime bulmam çok zor olurdu. Yine de birkaç kelime vereceğim. Mesela takılmak olabilirdi. Nasıl takıldığımız.
Diğer bir eşanlamlısı, o yapışkan his olabilirdi. Yahut da geçen akşamki analojiden hareketle, uyuz, beraberindeki o kaşıntı, ve onu kaşımak, şenpa o kaşıntı ve onu kaşıma dürtüsüdür. Yani, dürtü de diğer bir karşılığıdır. O sigarayı içme dürtüsü, çok yeme dürtüsü, bir içki daha dürtüsü, ya da müptelalığınız her neydeyse.

Mesela, şenpanın gündelik hayatta karşılaşacağınız bir örneği. Biri size, manidar bir laf etti ve içinizde bir şey sıkıştı – işte o şenpadır. Sonra o, içinizde bir sarmal oluşturarak, kendine güvensizliğe, başkalarını suçlamaya, ya da onlara öfkelenmeye, kendinizi karalamaya dönüşmeye başlar. Ve eğer güçlü iptilâlarınız varsa, o kişinin sarf ettiği manidar laftan doğan kötü hissi örtmek için, belki de, direk o müptelalığınıza koşarsınız. O manidar sözdür sizi yakalayan, kancayı takan. Başka bir manidar laf sizi etkilemeyebilir, ama yaranıza dokunanından söz ediyoruz – o bir şenpa. Biri sizi eleştiriyor – işinizi, görünüşünüzü, evladınızı- ve, şenpa: handiyse eş-güdümlü doğar.
...
Ayaklarımızın altında zemin bulunmasını istemeye alışık olduğumuz müddetçe, insan deneyiminin, değişken, hareketli, geçici, aldatıcı dünyasına has, altta yatan temel güvensizliğini hissetmemize yol açacaktır.
...
Kaşımanın kendisi de, her ne kadar bunu yapmayı istemesek de, şenpanın bir parçası. Birileri o lafı ettiğinde, ya da o şeyi söylediğinde, gergin bir sıkışmayla başlayan o zincirleme reaksiyonun bir bölümüdür.   
Enteresan olan, onu başkalarında gerçekten çabucak fark etmeye başlamamız. İşyerinde biriyle konuşuyorsunuz. Yüzleri bir şekilde açık ve dinliyordur, ve bir şey söylersiniz –söylediğinizin tam olarak ne olduğundan emin değilsinizdir, pek manidar ya da herhangi bir şey olmasına da gerek yoktur- ama gözlerinin birden bulutlandığını görürsünüz. Yahut, çenelerini sıktıklarını. Ya da hissedebilirsiniz... bilirsiniz, bir şeye dokundunuz. Onların şenpasını görüyorsunuz, ve onlar bunun hiç de farkında olmayabilirler. Sizin cephenizde, o noktada yapabileceğiniz şey, devam edin ve ona onlarla girin, ama bir çeşit prajna* ile, gerçekte neler olduğunu olduğu gibi net görerek, kendi ana konunuza dalmadan ve ayaklarınızın altına zemin koymaya çalışmadan. Onlara olanı görürsünüz.

Hepimizde bir şekilde temel bir zeka bulunur. Gerçekten zekiyseniz ve şenpanıza pek kapılmıyorsanız, duruma her nasılsa bir alan verirsiniz, çünkü, onların tetikleniverdiğini, onların takılıverdiğini bilirsiniz. Gözlerinde görebilirsiniz, ya da beden dilinde, belki hiç dillendirilmeden... ofiste, ya da çocuğunuzda, veya partnerinizde... o noktada yapılacak bir şey yoktur çünkü kapanmışlardır. Şenpa yüzünden kapatırlar: takılmışlardır.
Kendi açınızdan tamamen masumsunuzdur.

Hakikaten yanlış bir şey yapmamışsınızdır, ama orda neler olduğunu fark edersiniz. Bu durum, Budist meditasyonda, nasıl alan açacağınızı esas öğrendiğiniz yerdir. Bir yöntem; sessiz olup tam o noktada meditasyona başlamak, nefesinize gitmek ve orada açıklıkla onlar hakkında bir çeşit merakla ve  onlara bir açıklık sağlayarak bulunmaktır. Belki o noktada konuşma şeklinizi değiştirmeli ve “Bu konuda nasıl hissediyorsun?” demelisiniz. Ve onlar kısaca, “İyi.. mesele yok.” diyebilirler. Ama siz yeterince anladığınızdan orada susmayı deneyerek, belki “Haydi bunu öğleden sonra konuşalım, ya da yarın, ya da herhangi bir şey, çünkü şimdi zamanı değil.” dersiniz.
---    
*Prajñā (Sanskritçe: प्रज्ञाpaññā (Pali) bilgelik, anlayış, sezgi, ya da kavrama berraklığı olarak çevrilebilir. Kimi Budist okullarda, 4 yüce gerçekgeçicilikboşlukneden-sonuç zinciribensizlik gibi kavramların doğrudan kavranmasıyla elde edilen bilgelik anlamında kullanılır. Budistlere göre prajna acıları yok edebilir ve aydınlanmanın gerçekleşmesini sağlayabilir.
(prajna'nın ayrıntılı tarifi vikipedi'den)


Fotograflar:Umâ

26 Ağustos 2014

Korktuğun Yerde Kalabilmek


“Eğitimdeki savaşçılar*, birinin onlara yol göstermesini gereksinirler- bir mastır savaşçı, bir ruhsal dost, o alanı iyi bilen ve yollarını bulmalarına yardım edecek biri...
...
1974’te, Trungpa Rinpoche’ye öğrencisi olabilir miyim, diye sorduğumda, koşulsuz bir ilişkiye girmeye hazır değildim. Fakat, hayatımda ilk kez, öyle faka basmayan birine, zihni bulanmayan birine rastlamıştım. Onun yol göstericiliğinde, benim için de bunun mümkün olduğunu anladım. Ona çekildim, çünkü o manipüle edemeyeceğim biriydi; insanların tripleriyle nasıl başa çıkacağını iyi biliyordu. Bu başa çıkışı, tehditkârlık olarak deneyimledim, ama gayet tazeleyici biçimde. Yine de, bu ilişkiye tam anlamıyla teslim olmak için gereken yeterli güveni ve kişisel maitriyi** geliştirmek yıllarımı aldı. Egoya öyle tehlike arzeden birine yaklaşmak zaman ister.”  




* Budizmde yer alan boddhichitta eğitimi kastediliyor. (Çitta: Zihin, Kalp, Tutum; Boddhi: Uyanık, Tamamen Açık, Aydınlanmış)
 **maitri: merhamet, iyilik.


“The Places That Scare You- A Guide to Fearlessness in Difficult Times”
- Pema Chödrön
Çeviri: Umâ, Fotograf: Umâ.

04 Mayıs 2014

Yogasanalar: Yogik Duruşlar -1

Yoga, bir yaşama sanatı olarak, çok sayıda düşünen birey tarafından teoride kabul görmektedir. Eğer, dünyanın çeşitli bölgelerindeki yogik hareketin gelişimine yakından bakarsak, uygulamaların çoğunlukla fiziksel taraflarıyla sınırlanmış olduğunu görürüz; yani, çeşitli asanaları ve pranayamaları çalışmak gibi. Bu gerçekten de arzu edilir, zira bir bireyin fiziksel sağlığının yerinde olması daha ileri bir ruhsal gelişim için bir elzemdir.




İnsan mutluluğunun ilk koşulu sağlam vücuda sahip olmaktır. Sağlıklı bir vücut, insanın günlük yaşamda çalışmasını mümkün kılan bir varlıktır. Sağlam bir zihnin, ya da sağlıklı bir zihinsel durumun, sağlıklı bir bedende olacağı, bilindik bir gerçektir. Bu sebeple, yogasanalar, uygulamalı yoganın belkemiğini teşkil eder.




Başlıca asanaların 84 adet olduğu söylenir. Bir başlangıç çalışması, teorik bile olsa, farklı asanaların bedenin çeşitli bölümlerine hizmet etmek için tasarlandığını ortaya çıkarır. Güncel fiziksel egzersiz sistemleri kasları geliştirmeye ve kişiyi daha adaleli yapmaya yardımcıdır. Bununla birlikte, kaslı bir adamın bile hayatın zorluk ve stresi karşısında pek uzun dayanamadığı, günlük bir deneyimdir. Buradan yola çıkarak, demek ki, zihnin -fiziksel egzersizlerin üstesinden gelemediği- beden üzerinde sürekli ve kaçınılmaz bir etkisi vardır. İşte, asanalar ve fiziksel egzersizler arasındaki asıl fark burada yatar.  

YOGANIN DİNAMİKLERİ, BÖLÜM 2 -GÜNLÜK HAYATTA YOGA Swami Satyananda Saraswati

16 Nisan 2014

Pranayama ve Meditasyon Kursu


26 - 27 Nisan 2014, 14:00-17:00

Uma, uzun zamandır beklenen bu çalışmanın ilk gününde; yoganın önemli pratiklerinden olan Pranayama (nefes kontrolü) hakkında yıllardır biriken deneyim ve bilgisini paylaşacak. Katılımcılar nefes kontrolünde temel oluşturan teknikleri öğrenecek ve uygulayacaklar.  
Engin bir okyanusa benzetilen tüm yoga öğretisi ve uygulamalarının arasında pranayama ilk sıralarda yer alır. Kendi başına adeta bir arınma tekniği, bir asana çalışması ve bir meditasyon niteliği taşır. Yogada zihni daha derinlere ve bilinci üst seviyeye taşıyan bir araç işlevi görür. Nefes, fiziksel bedenle, zihni birbirine bağlayan bir köprüye benzetilir.
Uygulamalar çok basitten, oldukça komplike olanına dek bir yelpaze oluştururken, her biri kendi başına önemli etkiler ve faydalar sağlar.  
Asana çalışmaları ve meditasyonda derinleşmeyi kolaylaştırır.  Sinir sistemine olan olumlu etkileri almak için, ehil bir eğitmen tarafından öğrenilmesi gerekir; aksi takdirde bu etki tersine dönerek sinirlere zarar verebilir.

Çalışmanın ikinci gününde; tüm yoga uygulamalarının nihai amacı olan meditasyon hakkında teorik bilgi ve çalışmalar yer alıyor.   Meditasyon, insanoğlunun kendi zihninin kölesi değil efendisi olmasını öneren, ve sutralarda, “Yoga, düşünce dalgalarını durdurmaktır.” olarak tarif bulan bir üst bilinçlilik durumudur.   Pek çok farklı okul, inanç, iklim ve sistemlerde birbirinden farklı olmakla birlikte meditasyon yer bulur. Meditasyon teknikleri denildiğinde, esasında zihni belli bir yoldan durultma, sakinleştirme, odaklama yöntemleri kastedilir. Bu tekniklerle düşünceler yavaşlar ve farklı bir frekansa geçer. Zihnin üst-bilince varmasına elverişli bir zemin sağlanır. Meditasyon denilen bu hal kendiliğinden oluşur.  Uma, meditasyonun tanımından başlayarak, öğretiyi anlatacak, kategorileri ve çeşitlerini ele alacak; basit teknikleri öğretecek ve soru-cevap bölümüyle çalışma sonlanacaktır.


Etkinlik Yeri: 


Etkinlik Ücreti

Tek Gün Katılım: 80 TL (10 TL erken ödeme indirimi için son gün 3 Nisan 2014’tür.)
2 Günlük Katılım: 150 TL (15 TL erken ödeme indirimi için son gün 3 Nisan 2014’tür.)


- Çalışma her seviyedeki öğrenciye açıktır.

- Çalışmadan önceki 3 saat mide boş olmalı.
- Çalışmalarda ilk gün nefes odaklanması sağlanarak katılımcıyı ertesi günkü meditasyona hazırladığından, her iki gün katılım tavsiye ediliyor.

Etkinliğin yapılabilmesi için 20 Nisan 2014 tarihine kadar en az 10 kişinin katılımı gerekmektedir. Gerekli katılım sağlanamadığı halde etkinlik iptal olacak ve ücretler iade edilecektir.

Uma hakkında...

Yoga, 11 yaşından beri Uma'nın yaşamında. Sporla uğraştığı dönemlerde olsun, sanat yönetmeni olarak sürdürdüğü reklamcılık yıllarında olsun yoga onun desteği oldu. Bu zeminde günün birinde yogayı herkesle paylaşmak isteği filizleniyordu.
1998'de Strasbourg'da ilk meditasyon öğretmeni olan Phra Thanissaro Bhikkhu ile tanıştı. Meditasyon, yoga çalışmalarında derinleşmesini sağlarken, ayrıca kundalini yoga teknikleri günlük pratiklerinde yer almaya başladı.
2003'te Yeni Zelanda'da Ross Howatson'dan yoğun olarak Bikram Yoga dersleri aldı; aynı stüdyoda, Şivananda Yoga çalışmaya başladı. Orada geçirdiği iki mevsimin sonunda gönlünü Şivananda Yoga'ya kaptırdı. Yoganın anavatanına giderek, Yoga Vedanta Forest Academy- The International Sivananda Yoga Vedanta Centre'dan Yoga Siromani (2004) ve sonra yoğunlaştırılmış sadhana çalışması bitiminde Yoga Bhaskara (2006) diplomalarını aldı. 


2007'den itibaren Usui Reiki öğrenerek masterlık seviyesine ulaştı. Kundalini Reiki masterlığı da bulunan Uma, seminer ve inisiyasyonlar düzenleyerek bu konuda çalışmalarına devam ediyor.

2009, 2010 yıllarında yoğun olarak Vipassana meditasyon inzivalarında bulundu. Meditasyonda derinleştikçe, çoktan beridir onu çeken Tibet Budizmi'ne yöneldi; 2011'de iki ay boyunca Tibet- Mahayana Budizmi'nin bir kolu olan Gelugpa geleneğine bağlı Kopan Monastery'de kalarak, Lam Rim kursunu ve ardından Lam Rim meditasyon inzivasını tamamladı. 2012’den itibaren Thai Yoga Terapi kursları alarak, terapistliğe devam etti. 2013’te Hart Lazer’la “Güvenli Öğretmek” eğitimlerini sürdürdü.

Uma temel olarak yoga ekseninde eğitimler alır ve verirken; enerjiyle olsun, thai yogayla olsun şifa veren tekniklerin yaşamını zenginleştirerek yoga eğitmenliğine yeni vizyonlar kattığını ve beslediğini deneyimliyor. Derslerini verirken, sadece bir enstrüman olduğuna inanır ve katılımcıların her birinin tek tek kendi maceralarını sürmelerini, kendileriyle yüzleşmelerini, ve sınırlarını eritmelerini hedefler. Bir yoga seansında her kişinin kendi aydınlanmalarını yaşayabileceğinden öte, öğrencilerine yaşamın her anına farkındalıklarını taşıyarak olası aydınlanmalara izin verebileceklerini göstermeye çalışır. Merkezlerde düzenli derslerin yanı sıra, atölyeler, kamplar, seminer ve eğitmenlik eğitimleri vermektedir.

03 Ağustos 2013

Kim için?


Diğer kişinin yararına, onunla arkadaşlık etme arzusu çok ender görülür; fakat, buna değer. 
Buddha'nın açıklamasına göre; başkalarının yararına aydınlanmaya adanmış bir zihnin, bir anlık böyle bir düşüncesi bile, yüzbinlerce yaşamın negatif karmasını yok edebilir. 

- Lama Thubten Yeshe



31 Mayıs 2013

30 saatin ardından…


Geçtiğimiz hafta sonuydu; yine Umeyoga'dayız… İlk 30 saatin, ikinci yarısını tamamlayacağız. Cumartesi sabahı, fiziksel ve teknik uygulamalar öncesinde, öğretmenimiz Jon, kendisinin yaşadığı 2 gün önceki çarpıcı deneyiminden başlayarak, beklentisizliğin nasıl şart olduğunu anlattı uzun uzun. Sonra, öğretmenlerinden birinin, yıllardır kesintisiz verdiği ders günlerinden birinde, nasıl günün yarısında sırf mantralar söylediğinden, sonra nasıl da gidip hamağa uzanıp uyukladığından dem vurdu. Öğretmenin, öğrenciye ayna tuttuğundan bahsetti. Öğrenmenin yolunun, bir patikadan ziyade, sonsuz açıklıkta bir alan olduğunu anladım, bu kez biraz farklı bir taraftan.


Yoganın okyanusundan oluşup duran bir deniz gibi bu öğreti de. Hem bir, hem ayrı. İklimi bazen farklı, kimi zaman sular nasıl da karışıp kaynaşıyor, gel-gitlerde ve ay dönümlerinde çok hazin yahut cıvıl cıvıl halleriyle, değişken "su"yun tabiatı tam da dharma'yı* çağrıştırıyor. Bu "değişim"den oluşan temel prensiple rahat akabilmek, mutlu olmak ve mutlu etmek için de beklentisiz olmak o denli önemli.
Her kurs gününün başlangıcında, meditasyon, Thai Yoga Masajı bize hediye eden Dr. Şivako'ya sunulan teşekkür mantrası ve ardından Jon Mandeville'in yaptığı dharma konuşmaları yer alıyor. Sonrasında çoğunlukla Jon bir öğrenci üzerinde yeni uygulamaları gösteriyor, ardından bizler de birbirimize bunları uyguluyoruz. Öyle motamot değil çalıştıklarımız. Kendi duruşumuzun ve uygulamayı alanın bedeniyle doğru orantılı olarak değişken… Yaşamın kendisi gibi, sular gibi. Rüzgâr gibi.


Pazar sabahı Jon yine şaşırtarak, benden tonglen** meditasyonunu yönlendirmemi rica etti. Utandım ama boynum kıldan ince. Sonra Jon pazar gününün hayli uzun bir kısmında konuşmayarak, sessizliğinden bize kol kanat gerdi, gereken her noktada yardım ederek ilgisini yoğunlaştırdı. Böyle farklı yaklaşımlarla öğrenmek muhteşem bir deneyim ve değerli bir şans.
Gün boyunca, o güne değin tüm öğrendiklerimizi partnerimizle değiş tokuş yaparak birbirimize uyguladık. Esasında buna bir sınav da denebilirdi elbette. Bir baktık günün sonu gelmiş bile. Yani geleneksel olarak 2 saat süren Thai masajında uygulanacak çok şeyler öğrenivermişiz. Hatta bazı uygulamalara vakit bile ayıramadan.


30 saatlik "bebek" sertifikaları, öğretmenimiz hepimizi ayrı çağırarak, ismimizi o anda kendimize yazdırarak, kendisi de o anda yanımızda imzalayarak ve öğrencisine yönelik bir konuşma yaparak sundu. Ve gelenekselleşen öğlen pikniğinin yerini, akşam partimiz aldı. Hava kararana dek keyiflendik.
Geri kalan 30 saatte, bu cumartesi yine buluşmak üzere ayrıldık.


*dharma: yaşamın temel kanunları, doğruluk… Dünya yüzünde var olan bütün öğretilerin özü.
**tonglen: (Tibetçe) verme-alma.

Kurstan İlk Notlar...


Geçtiğimiz Salı akşamı, İstanbul'un her an değişen havasında, ne ara açtıklarını bu sene hiç fark edemediğim akasyaların bolluğunda, yürüdüm. Yeşillerin gölgelediği, yerlerde eskimiş çiçek renkleri, arada esen serinlikte burnuma çalınan beyaz akasyaların mis kokularıyla. Başımı geniş göklere kaldırdığımda maviliklere karışan renk alacası…

Toplantımız var. Beni derinlerden heyecanlandıran yeni başlangıçlara uygun yeniay dönemi ve aramızdan kimilerinin doğduğu, tabiatın coştuğu aydayız. Öğretmenimiz Jon Mandeville sükûnetiyle hazır. Yavaş, yavaş başlıyor anlatmaya. Bizlere o tatlı mantrayı okuyor; Buddha dönemi kralının doktoru Şivaka'ya adanmış. Bilginin yalnızca diğerlerine aktardığımız bir hediye olduğunu, hiçbirimizin guru olmadığını anlatıyor. Ve sonra, öğretmenin bir öğrenciye ancak ve ancak ayna tutabileceğini baz alan kendi sezgisel yaklaşımını.


Henüz yeni tanıştığımız B. gönüllü olarak denek oluyor. Jon onun üzerinde uygulamalar yaparak aktarıyor bu yolun nasıl olabileceğini. Hep vurguladığı gibi, bu kadim öğretinin, Pâli dilinde metta denilen "şefkatli-sevgi"nin fiziksel uygulaması olduğundan dem vuruyor. Uygulama esnasında temel anlayış olan üçlüyü bir metaforla 3 topu havada çevirmeyle bağdaştırıyor. İlk topu havaya atmak, karşındaki bedenin kapısını çalmak gibi. Sonraki topta dinlemek lazım ne cevap geliyor… ve sonra dağarcığından o bedene lazım gelenleri dökmek.

14 Mayıs 2013

Thai Yoga ile...


6-7 sene evvel tanıştığım ve beni mastırlığa dek getiren Reiki enerjisi; hayatımı kaplayan yoga aşkıma destek olarak yaşamıma oturdu. Bu benim seçerek girdiğim bir yoldu, tıpkı yoga gibi. Tabii, bir yandan bu öğretilerle biraz haşır neşir olunduğunda görülür ki, -kedilerin sizi bulması gibi- öğreti sizi bir şekilde bulmaktadır. Çekim kuvveti, kalıcılığı ve kapladığı yer kişiye göre değişken de olsa bu sanki gizli bir kanundur.

Geçtiğimiz senenin sonunda; hani şu meşhur 21.12.2012 gününü takiben, "dış"ımda gelişen ve beni içerine alan bir şeyler daha oldu. Bunlardan bir tanesi de Thai Masaj'dı. Adeta, önüme tepsiyle sunuldu diyebileceğim şekilde; kendimi Jon Mandeville'in "Taste of Thai" çalışmasında buldum. Aslında buna yoganın bir kolu deniliyor. Ve ben yoganın bu uçsuz bucaksız okyanusunda, öğrendikçe bilmediğimi göre göre, yelkenimi şişire, indire yol alırken, yeniden yepyeni bir ufuk açıldı önüme.
Yogayla ilgili, ilgisiz herkese kalbimden tavsiye etmeyi istediğim bir çalışma Thai Masaj. Kökeni isminden farklı olarak Hindistan'dır -yoga gibi. Yoga masajı diye anılan bu şifa sanatı da, enerji kanallarını/bedenlerini temel alarak çalışır. Jon Mandeville, çok deneyimli, değerli Amerikalı bir terapist ve bu hafta UmeYoga'da eğitimleri başlıyor.

Henüz kısacık olan deneyimlerimden yola çıkarak, yalnızca kendi hissettiklerimi paylaşıyorum…
"Prananın* bedendeki en rahat dolaşımı gevşeme durumundayken gerçekleşir. Ve asanalar pranayı yönlendiren, belli noktalara yoğunlaştıran yoga uygulamalarının önemli bir kısmıdır. Thai Masaj'da, devamlı motive edilen gevşeme haliyle birlikte özgürce akabilen prana, masajcı tarafından, kişinin bedenine yaptırılan -asanalarla neredeyse aynı- pozisyonlarla, belli bölgelere rahatça akar ve kolayca yoğunlaşır. Bununla birlikte seans müddetince gevşemek üzere nefese odaklanmanın teşvikiyle zihin -yogada her zaman amaçlanan- yüksek konsantrasyona ulaşır." Yogik yaklaşımı biraz bıraktığımda söyleyeceğim; geri dönüşü olmayan iyileşme ve açılımlar, masaj boyunca sürdürülen nefes farkındalığıyla ulaşılan derin gevşemenin oluşturduğu kesintisiz odaklanış sayesinde "birlik" hali yaşantılandığı ve kişinin adeta yeniden doğmuş gibi hissettiğidir.

Bu benim masaj yaptırdığımdaki iç izlenimlerim ve analizlerim. Başkasına masaj yapma deneyimim oldukça sınırlı olduğu halde gördüm ki, en az masajı alan kişi kadar (ki bunun benzerini yoga derslerimde yaşıyorum), yüksek konsantrasyon, nefesle bütünlük, asana pratiğimdeki gibi köklenmeyle artan yükselme hissi, enerji akışında dengelenme oluşuyor.
Bunlardan başka belki yoga öğretmenlerinin daha ilgisini çekecek olan… diğerlerinin bedenini okumak, empati kurmak, düzeltmelerde/temas gerektiren durumlarda dikkatli- şefkatli olmak, anlayış geliştirerek diğerlerinin ihtiyaçlarını karşılayabilmek gibi mesleki derinleşme imkanları sunuyor.

Değerli öğretmenimiz Jon'un dediği gibi bu kadim şifa sanatı "mettanın** fiziksel uygulaması"dır. Bunun, hep peşinde olduğum şefkatli sevgiyi arttırmak için en etkili tekniklerden olduğunu anlamamı sağlayan, öğretmenlerim içinde, nadide yeteneği ve derin ustalığıyla ayrı bir yer kazanan Jon Mandeville oldu.




*Prana: Evrende bulunan yaşam enerjisi.
**Metta: Şefkatli sevgi.


13 Şubat 2013

Yoga Felsefesi: Bir Önsöz -4


Yogik felsefe, Nihaî olana giden kısa yollar sunmaz, uzun ve kaplumbağa hızında bir yol tarif eder. Yaşamlarımızın o kısalığı, misyonumuzun aciliyetini anlamamızı zorunlu kılar. Kendimizi anlamaktan bağımsız bir farkındalık yoktur ve kendi yaradılışımıza aldırmamaktan farklı bir cehalet yoktur. Ruhsal özgürleşme, yalnızca beden ve zihnin zorlu deneyimleriyle ele geçen dengeyle doğar. Ve ilahiliğin kolektif farkındalığı diye bir şey olamaz. Burada, her bireyin sorumluluğu kendinedir. Kendi kendinin işvereni ve kendi kendinin lideridir. Kararları doğrultusunda ayakta kalacak ya da düşecektir. Yogik yolda esas olan bozulmazlıktır. İrade zayıflığı, kararda zaaf, zihnin tereddütleri belki püriten felsefedeki günahın muadili sayılabilir. Bunlar, yogik felsefe özü soğurduğundan yok sayılır. Zayıf bir adam embriyoyken güçlüdür. Ruhsal olmayan, cehaletin içinde bir ruhsallık deposudur. Yoga felsefesi insanı cehaletten bilgeliğe, güçsüzlükten sınırsız güce, fanilikten sonsuzluğa götürür.

 Ruhsal hareketlerin fazlalılığı, ruhsal seçimi zorlaştırır. Yoga, felsefi düşünceyi muğlâklığın sardığı zamanda imdadımıza yetişen bir mirastır. Dikkatle korunması ve her fazında özenle çalışmayı gerektiren bir miras.


YOGANIN DİNAMİKLERİ, BÖLÜM 1 -AÇIKLANAN YOGA Swami Satyananda Saraswati

14 Eylül 2012

"Sekiz Aşamalı Yol" ve nefis bir adaptasyon önerisi...

Aşağıda okuyacağınız az bulunur çalışma; sevgili yol arkadaşım, öğrencim, danışmanım ve çocuklar ve aileleriyle harikalar yaratan klinik psikolog Şeniz Pamuk'tan...
Keyifli okumalar :)

ÇOCUKLARINIZLA HUZUR BULMAK: DUKKHA VE SEKİZ AŞAMALI YOL
Şeniz Pamuk Klinik Psikolog BEYAZ Bireysel Gelişim ve Danışmanlık Merkezi
 

Konu anne ve çocuk ilişkisi olduğunda Batı toplumlarında üretilmiş bir çok öğreti ve teoriye rastlamak mümkün.  Bu öğretilerden gelen bilgiler, bizlere çocukların fiziksel, zihinsel, duygusal ve sosyal olarak nasıl geliştiklerini açıklıyor ve bu gelişim süreci içinde anne ve babaların çocuklarına nasıl yardımcı olabileceklerini, onların gelişimine nasıl katkıda bulunabileceklerini anlatıyor.  
 
Sarah Napthali, “Becoming a Mindful Parent: Buddhism for Mothers of Young Children (2008)/ Farkındalığı Yüksek Ebeveyn Olmak: Küçük Çocuğu Olan Anneler İçin Budizm” adlı kitabında, Buda’nın öğretileri doğrultusunda anne-baba olmayı öneriyor; kitabında bir yandan Budizm öğretilerini açıklarken bir yandan da küçük bir çocuğu yetiştirmeye çalışırken bu öğretileri nasıl kullanabileceğimizi örneklerle bize sunuyor.
Sarah Napthali’nin kitabı, aslında “aklın yolu birdir” söylemini doğrular nitelikte.  Dolayısıyla, kendi deneyim, gözlem ve çocuklara yönelik önerilerimle genişletmeye çalıştığım bu derlemeyi, farklı ve dingin bir bakış açısı olarak okumayı öneriyorum. Okuyacağınız yazı, aslında sizlere çok da tanıdık gelen bir çok noktayı barındırıyor olacak.
 
Konuya öncelikle “dukkha” kavramını açıklayarak başlamakta yarar var. “Dukkha”, Budizmdeki en temel kavramlardan biri.  Dukkhanın bir tanımı, o anda olmakta olanla bizim aslında olmasını arzu ettiğimiz şey arasındaki boşluk.  Bu boşluk küçük ya da büyük olabilir ve bizde acı, stres, kaygı, katlanma, korku gibi durumlara yol açabilir, ki dukkhanın bir diğer anlamı da ruhun halleridir. Dukkha, aynı zamanda, mükemmel olmayan, tatmin etmeyen tüm olgulardan bahsederken de kullanılan bir terimdir. 
 
“Sekiz-Aşamalı-Yol” ise Buda’nın dukkhadan kurtulmamız için bize önerdiği bir yol, bir süreç. Dünya üzerinde bulunan her bireyin gitmekte olduğu bir yol var.  Bu konudaki en kritik soru, gitmekte olduğumuz/seçtiğimiz yol, bizim için daha çok dukkha yaratan bir yol mu yoksa bizi dukkhadan uzaklaştıran bir yol mu? 
Yaşamımız için seçtiğimiz bu yolu, aynı şekilde çocuklarımızla olan ilişkimizde seçtiğimiz yola da benzetmek mümkün.  Çocuklarımızı yetiştirirken, onlar için hedefler koyarken, onlarla zaman geçirirken, kendi zihnimizde kurguladıklarımızla gerçekte elimizde olan birbiriyle ne kadar örtüşüyor? Aradaki fark bizi daha derin bir kaygıya, üzüntüye ve telaşa mı itiyor yoksa elimizde olana odaklanıp onun tadını mı çıkarıyoruz?
Buda, kendimizi dukkhadan arındırmak, özgürleştirmek için bize sekiz aşamalı bir yol öneriyor.  Bu aşamaların her birini, çocuklarımızla olan ilişkimizi göz önünde bulundurarak okuyabiliriz, anlamaya ve belki uygulamaya çalışabiliriz. 
 
SEKİZ AŞAMALI YOL
1)Doğru Anlama/Güzel Görüş
Bir şeyi nasıl gördüğümüz, nasıl algıladığımız, nasıl anladığımız bizim nasıl davranacağımızı, nasıl tepki vereceğimizi belirler. Dolayısıyla, Doğru Anlama, Yol’un temelini oluşturur. Buda’ya göe, bizler değişime direndiğimiz, acıdan sürekli olarak kaçtığımız, kendilik algımızı çok yukarılarda tuttuğumuz ya da kendimizi yanlış tanıdığımız/algıladığımız için acı çekeriz.  Doğru Anlama, gerçekliğin doğası ile ilgili farkındalığımızı derinleştirmemizle ilgilidir.  Bu derinleşme, aynı zamanda varolan canlı, cansız her şeyi olduğu şekliyle kabul etmek ve o varlıkla barış içinde olmak anlamına gelir. 
Şu ilkeleri hiç aklımızdan çıkarmamamız önemlidir:
Her şey ve herkes sürekli değişim içindedir.
Yaşamımıza, sonsuza dek sürecek ve hiç değişmeyecek bir yapı getirmemiz olanaksızdır.
Uğrunda mücadele verdiğimiz hiç bir şey bize sonsuz bir mutluluk getirmez.
Her deneyim içinde dukkha olması kaçınılmazdır.
Hiç kimse , ne kadar öyle olduğuna inanmak istese de, sistemden, bütünden ayrı bir varlık değildir. 
Sizin kendinizi nasıl algıladığınız, aslında ne olduğunuzla çok da bağlantılı olmayabilir.
Hiç bir insan  ya da nesne, buna kendimiz de dahil olmak üzere, kendi zihnimizde oluşturduğumuz şekilde var olmaz.
Bu gerçekleri önce zihnimizde kabul ederiz. Daha sonrasında, bu konuda içsel farkındalık geliştirmeye başlarız. 
Bu noktada, çocuklarımızla ilgili olarak akılda tutulması gereken noktalar, bizlerin ve onların sürekli bir değişim içinde olduğumuzdur. Bunun dışında, çocuklarımız, bizlerin onları zihnimizde oluşturduğumuz hallerinden farklı olabilirler. Dolayısıyla, onları gözlemlemek, onları nelerin huzurlu kıldığını keşfetmek, nelere eğilimleri olduğunu anlamak, gidilen yolda onlarla elele yürümek ve bu yolculuğun tadını çıkarmak önemlidir.  Anlaşılabileceği gibiébu çocuk niye böyle ya da böyle değil?” sorusu, bu noktada önemini yitirmektedir. 
 
2)Doğru Düşünme/Güzel İstek
Doğru Düşünce, kişinin düşüncelerini arındırma niyetinden doğar; açgözlülük, nefret, yanılsama gibi düşüncelerin yerine daha yapıcı düşünceler koymak anlamına gelir. Ancak, bunu gerçekleştirmek için olumsuz düşünceleri yok saymak, onları kendimizden uzak tutmaya çalışmak yerine onlarla yüzleşmek, bu düşüncelerin nerelerden kaynaklandığını ve nasıl sonuçlar doğurduğunu anlamak gerekir. Bu arayış, zaten kişinin öncelikle kendisine karşı daha anlayışlı olmasını sağlar. Buda’ya göre, düşünceler de, tüm diğer olgular gibi boşlukta değil, belli koşullara bağlı olarak ortaya çıkar. Zihnimizde oluşturduğumuz düşüncelerin sonuçlarına baktığımız zaman açgözlülük, nefret, yanılsama gibi olumsuz düşüncelerle  kendimize ve başkalarına ne kadar çok zarar verdiğimizi görebiliriz. Böyle bir düşünme şeklini seçtiğimizde ise ileride hep benzer şekilde düşünme olasılığımızı da arttırmış oluruz.  O zaman, bunlar yerine daha olumlu, daha yapıcı düşünceleri de seçebiliriz.  Bu nedenle, belki de Buda öğretilerini özetlemek için en sık kullanılan alıntı “İyi olmayı öğren.  Zarar vermeyi bırak. Zihnini temizle” dir. 
 
Çocuklarımızla bir aradayken de, belli davranış kalıplarının, belli hedeflerin doğruluğuna körü körüne inandığımız için onları belli bir şekilde davranmaya zorlamak, onları kafamızdaki ölçütlerle ya da başka çocuklarla karşılaştırmak ve yarıştırmak, hem onları hem de bizi mutsuz edecektir. İnandığımız bir doğrunun verimli sonuçlar doğurmaması durumunda o inanışı, orturup sakince sorgulamakta yarar vardır.  Örneğin, çocuğumuzun belli bir okula gitmesini istemek, matematik dersinde çok başarılı olmasını istemek, mutlaka bir spor dalıyla uğraşmasını istemek gibi. 
 
3) Doğru Konuşma/Güzel İfade
Buda’ya göre, farkındalığın sadece kişinin içinde oluşması yeterli değildir; bu farkındalığın kişinin bulunduğu ortam içinde doğru bir şekilde sergilenmesi de gerekir. Bu şekilde, Doğru Konuşma, Davranış ve Canlılık da Yol’un ahlaki bölümlerini oluştururlar. Buda’nın Doğru Konuşma’yı, ahlaki bölümler içinde ilk sıraya koyması da anlamlıdır. Doğru Konuşma nedir? Yalan söylememek, bölücü konuşmalar yapmamak, amaçsız konuşmalar yapmamak.  Diğer bir deyişle, konuşmalarımızın dürüst, nazik, yumuşak ve karşımızdakine yardımcı olması gerekir. Doğru Konuşma için şu noktaları hatırlamak bizim açımızdan yardımcı olabilir:
Karşımızdaki kişi, bizimle ilgili olumsuz şeyle söylerken ya da birilerini kötülemeye çalışırken biz o kişi için hala merhametli ve sevecen olmayı hatırlayabiliyor muyuz?
Karşımızdaki kişiyi ne kadar takdir ettiğimizi yeterince ifade edebiliyor muyuz?
Yeterince sessiz ve dikkatli bir dinleyici olabiliyor muyuz?
Beden dilimizin ve konuşmadaki vurgularımızın seçtiğimiz kelimelerden çok daha fazla şey ifade ettiğini biliyor muyuz?
Aile bireylerine ya da diğer kişilere sesimizi yükseltirken bunu, bir farkındalık çerçevesinde, gerçekten başka bir seçenek kalmadığı için mi yapıyoruz?
Çocuklarımızla iletişim içindeyken, bu noktaları akılda tutmanın hem kendimizi onlara anlatabilmek, hem de onları anlayabilmek açısından ne kadar değerli olduğunu, bu zemin üzerine oturtulmuş bir iletişim şeklinin, iletişim kanallarını ne kadar açacağını ve bağlarımızı kuvvetlendireceğini hayal etmek zor değil. 
 
4)Doğru/Güzel Davranış
Doğru Davranış içinde olmak, kişisel, sosyal, politik ve global düzeyde, tüm davranışlarımız konusunda kendimize karşı dürüst olmak anlamına gelir. Doğru Davranış, başkalarını korur, onlara yardımcı olur ve asla zarar vermez. Doğru Davranış konusunda Buda’nın vurguladığı Beş Kural vardır: Öldürmekten kaçının, size verilmeyeni almayın, cinsel olarak kimseye zarar vermeyin, yalan söylemeyin ve zihninizi bulandıracak maddeler kullanmayın. Ancak bu kuralları, hiç sorgulamadan uyulmaı gereken emirler olarak da algılamamak gerekir.  Bir konuda nasıl davranacağımıza tek bir soruyla karar verebiliriz: “Vereceğim karar beni dukkhadan uzaklaştırır mı yoksa daha da çok içine girmeme mi neden olur?”
Ebeveyn olarak da çocuklarımıza yaklaşırken Doğru Davranış içinde olup olmadığımızı sık sık gözden geçirmekte yarar vardır.  Çocuğumuza söylediğimiz bir şey, ona koyduğumuz bir yasak, ondan talep ettiğimiz bir şey, gerçekten çocuğumuzun yararına mı yoksa bizim bir eksikliğimizi, bir korkumuzu, bir ihtiyacımızı mı yansıtıyor? Örneğin çocuğumuzun çekingen olduğuna karar verip onu zorla yaşıtlarının arasına sokmaya çalışmak bizim kaygımızı mı yoksa onun gerçek bir ihtiyacını mı gideriyor? Gerçekten çocuğumuzun ihtiyaçlarına göre davrandığımızda, çocuğumuzun bizimle ne kadar işbirliği içine girdiğini görmek belki de bizi şaşırtacaktır. 
 
5)Doğru/Güzel Geçim
Doğru Geçim, diğer bir deyişle, geçimimizi hangi yolla sağladığımız konusu, başkalarıyla iş üzerinden doğan bağlantımızın yine dürüst, kibar ve saygılı olması esasına dayanır.  Eğer yaptığımız işin herhangi bir yönü, değerlerimizle uyum içinde değilse, bu konudan kaçınmak yerine yüzleşmeyi tercih etmeliyiz.  İşimiz, bizim için başkalarıyla daha çok bağlanmaya ve onları anlamaya giden bir araç olmalı. Burada sormamız gereken soru “Ben bu işi neden yapıyorum?” olmalı. Sadece para kazanmak ve tüketmek için mi çalışıyoruz? Yaptığımız işten ne kadar keyif alıyoruz ve içimize sindiriyoruz? Başkalarının da iyi olması için katkıda bulunmak üzere uğraşıyor muyuz? İşyerindeki duruşumuz nasıl?
Bir yetişkinin geçimini nasıl sağladığı, bunu içine ne kadar sindirdiği ile çocuğuna yaklaşımı arasında bir bağlantı olduğu düşünülebilir. Yaptığı işten gurur duyan, işini içine sindiren, bunun yararına inanan bir ebeveyn, çocuğuyla bir aradayken kendini çocukla olan ilişkisine çok daha rahat bir şekilde bırakabilir; çocuğuyla oynarken zihninde çok fazla soru işareti taşımaz; çocuğuyla arasına örtbas edilmesi gereken şeylerin getirdiği mesafe girmez.  Bu kişinin hayatla ilgili olarak çocuğuna aktaracağı değerle çok daha içten ve dürüsttür. 
 
6)Doğru/Güzel Çaba
Farkındalık kazanmak, bütünlük oluşturmak ve içimizi açgözlülük, nefret ve yanılsamalardan arındırmak büyük çaba gerektirir.  Ancak, bu süreç, Batı zihniyetini fazlasıyla benimsemiş kişiler için bir iç savaşa dönüşebilir, zira burada anlayış daha çok bir gelecek ideali, gelişmiş benlik ve kişiliğimizdki sevimsiz ögelerden arınma fikrine bağlanmak ve bunun sonucunda da sürekli bir iç çatışma yaşamaktır. Bu zamana kadar olan şartlanmalarımız bizi daha başarıya odaklı kişilere dönüştürmüştür.  Budizm ise, içinde bulunduğumuz anı vurgular; bu ana teslim olabilmek, kendimizle ilgili yargılarımızı ve beklentilerimizi en aza indirebilmek önemlidir. Örneğin, meditasyon yapmanın bizi huzurlu, sakin yapacağını düşünmek, işin özünü kaçırmak demektir. 
Budizmde Altı Mükemmellik’ten söz edilir: Eli açıklık, ahlak, sabır, enerji, odaklanma ve bilgelik. Önemli olan bu değerleri, “daha iyi bir insn olabilme” kaygısı olmadan içselleştirebilmektir.  Doğru Çaba’nın ne olacağına karar vermek için, o anki durumun ne gerektirdiğine bakmak önemlidir.  Doğru Çaba,nazik, sabırlı ve süreklidir; mükemmel olmadığımız inanışından doğan suçluluk duygusundan  ve telaşlı zihinlere karşı olan sabırsızlığımızdan kurtulmak anlamına gelir. 
Çocuklarımızla olan ilişkimize baktığımızda, onların karşılarında olduğumuz ve olmak istediğimiz halimiz arasında sürekli bir çatışma yaşadığımızı görürüz. Kendimizd mükemmel bulmadığımız alanlar bizi iç çatışmalara götürür ve kimi zaman çocuklarımızın karşısında dağınık, kararsız bir görüntü sergileyebiliriz; bu da bizi ayrıca mutsuz eder.  Oysa, kararsızlıklarımızı, bilgi eksikliklerimizi kabullenebilmek, bunlarla barışık yaşamak, çocuklarımızın da hem kendilerinde hem de karşılarındaki kişilerde gözlemledikleri eksiklikleri kabul etmelerini, bunlara karşı tahammüllü olmalarını kolaylaştıracaktır.  “Bilmiyorum” ya da “Yapamıyorum” demeyi bir sıkıntı yerine belki de bir erdem olarak algılamak rahatlatıcı olacaktır. 
 
7) Doğru Farkındalık/Güzel Düşünce
Modern toplumun birer üyesi olarak, günü genellikle hızlı bir tempo içinde, yapılması gerekenleri yaparak geçiririz.  Doğru Farkındalık, bu anlayışa bir seçenek oluşturur ve yaşamın o anı oluşurken, tam o anda orada olmayı vurgular.  Yaşamın her anına dikkatimizi vermek, yaşadığımız her şeyi takdir etmek için bir yoldur. Farkındalık, duyu organlarını dolu dolu kullanmak demektir, düşüncelerimizi izlemek demektir.  Ancak, bunlar olurken, yorumlar, yargılar en aza iner.  Farkındalığın ne olduğunu anlamak zor değildir, ancak geçmiş ve gelecekten bağımsız olarak farkındalığa tutunabilmek önemlidir.  Farkındalığın zıttı unutmaktır/ıskalamaktır, bu anı unutmak ve ıskalamak.
Çocuğumuzla birlikteyken de, en azından belli zaman dilimleri içinde, sadece o ana odaklanmak ve o anın tadını çıkarmak, o an paylaşılan şeyin sonucuna, “ürüne” değil de, sadece sürece odaklanmak, ilişkinin çok daha derin ve doğal olmasını sağlayacaktır. 
 
8)Doğru Odaklanma/Güzel Vecit
Doğru Odaklanma, zihnin tek noktada olmasını sağlayabilmektir.  Sadece berrak, keskinleşmiş, arzulardan, donukluktan ve çelicilerden uzklaşmış bir zihin gerçekliğin daha derinlemesine farkına varabilir, aydınlanabilir.  Böyle bir zihne sahip olduğumuzda, öfke, alay etme gibi, kendimizde olumsuz olarak nitelendirdiğimiz özelliklerimizle çok daha rahat bir şekilde yüzleşebiliriz. Bunun için de, kendimizi zaman zaman günlük akışın içinden çekmemiz gerekir.  Bu zaman içinde bedenimizin, duygularımızın, düşüncelerimizin, zihnimizin farkına varabileceğimiz şekilde meditasyon yapmak önemlidir.
Doğru Odaklanma, bizi kendi beden ve ruh durumumuzla ilgili olarak doğru bir noktaya getirir. Bu halimiz ise çocuklarımızla berrak, engelsiz bir iletişim kurmak için mükemmel bir zemin hazırlar. 
Şimdi, belki bir çok anne-baba “Biz bunları zaten biliyorduk” diyor.  Bilmek uygulamanın yarısıdır...
 
Yararlanılan Kaynaklar:
Napthali, S. (2009). Buddhism for Mothers of Young Children:Becoming a Mindful Parent. Allen & Unwin: Australia
Rampa, T.L. (2009). Üçüncü Göz. Akaşa Yayınları:İstanbul



B.E.Y.A.Z Bireysel Gelişim ve Danışmanlık Merkezi
Teşvikiye Mh. Şakayık Sk. Genç Ap. No: 45/3, Daire: 2
34365 Nişantaşı / İstanbul
info@beyazpsikoloji.com | www.beyazpsikoloji.com
T | 0212 231 61 12 0532 201 41 80 F | 0212 231 65 40